BASIN AÇIKLAMALARI

Dünya Çocuk Hakları Günü Basın Açıklaması

Sayfayı Yazdır Küçük Font Büyük Font

Dünya Çocuk Hakları Günü Basın Açıklaması

ÇOCUKLARIN “ÇOCUK” OLDUĞUNUN BİLİNCİYLE DEVLETE VE KAMUOYUNA SESLENİYORUZ…

 

Tarihte en geniş katılımlı insan hakları belgesi olarak tanımlanan Çocuk Haklarına Dair Sözleşme,  Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilmiştir. Her 20Kasım da  bütün dünyada kutlanan ''Dünya Çocuk Hakları Günü''nün bütün dünya  çocukları için  güzelliklere vesile  olmasını  diliyoruz. Dünya genelinde  acımasızca sürüp giden  savaşların ve güç gösterilerinin  ortasında  tüm  masumluğu ile kalan çocuklar yeri geldiğinde hayatlarından olmakta, sakat kalmakta veya ailelerini  kaybetmektedirler. Modern çocuk hakları ve çocuk adalet sistemine de ışık tutan sözleşme ile devletler; ayrım gözetmeme, çocuğun üstün yararı, yaşama, gelişme ve katılım haklarının güvenceye alınmasına dair temel değerler etrafında birleşmişlerdir. Ancak bu noktada söz konusu değerlerin içselleştirilmesi sorunsalı gündeme gelmektedir.

 

Ülkemizde de artan ivme ile devam eden  ahlaki erozyon sonucu şimdiye kadar duyup inanamadığımız olaylar  artık  bizde de cereyan etmeye başlamıştır. Suç çetelerinin elinde, ailelerinden koparılmış, küçücük masum çocuklar, en çirkin emellere alet edilmektedir. Zararlı ve kötü alışkanlıklara başlama yaşı da hızla düşmektedir.

 

Kız çocuklarının erken ve zorla evlendirilmeleri sorunun bir boyutudur. Bunun yanında ensest, tecavüz, pornografi, teşhircilik, internette çocuk cinsel istismarı ve sömürüsü, cinsel amaçlı çocuk ticareti uygulamalarına toplumda  sıkça rastlanmaktadır. Unutulmamalıdır ki  çocuk istismarı tüm sosyo-ekonomik seviyelerde, kültürlerde ve eğitim  düzeylerinde görüle bilmektedir. Çocukların cinsel istismardan korunması için  her düzeyde alınması gerekli önlemler Lanzarote Sözleşmesinde gösterilmiştir. Türkiye bu sözleşmeye taraftır. Çocuk hakları ihlalinin önüne geçilmesinde görev herkese düşmektedir.

 

Çok değil, 02.09.2015 tarihinde üç yaşındaki Aylan Kurdi’nin sahile vuran cesedi, insanlığın kendisi ile yüzleşmesine neden oldu.  Aylan Kurdi, ailesi ile birlikte gayri resmi olarak Muğla'nın Bodrum İlçesi’nden Yunanistan'ın İstanköy Adası’na şişme botla geçmeye çalışırken annesi ve kardeşi ile birlikte boğularak hayatını kaybetmişti.

 

Suriye’deki iç savaş nedeniyle yaşanan kitlesel göçlerde, ülkemizdeki göç yönetimi ve yasadışı göçle mücadeledeki yetersizliklerden en fazla yara alan kesimin çocuklar olduğu; bu süreçte çocukların yaşama ve korunma haklarının ağır bir şekilde ihlal edildiği görülmektedir. Yasal kapsamda yaşama, sağlık, eğitim ve barınma haklarına ilişkin düzenlemeler mevcut olmakla birlikte, göç yönetimindeki idari yetersizlikler ve altyapı sorunları nedeniyle sığınmacı ve mülteci çocuklar yasaların sağladığı bu haklara erişememekte, iyi beslenememekte, sosyal izolasyon ortamında büyümekte, hastalandıklarında uygun tedaviler görememekte,  nitelikli eğitim haklarından mahrum kalmakta ve her türlü riske açık hale gelmektedirler.

 

Mülteci yoksulluğu, beraberinde çocuk ölümleri, çocuk işçiliği, dilencilik, çocuk fuhuşu ve ticareti de mücadele edilmesi gereken komplike sorunlar olarak artış göstermektedir. BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 22. maddesi’ne göre, Türkiye kendi topraklarında mülteci olan tüm çocukların Sözleşme’de yer alan haklardan faydalanması için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.

 

Çocuklara yönelik bu risk faktörlerinin ortadan kaldırılması için öncelikle idari kapasitenin güçlendirilmesi, göç yönetimine dair idari mekanizmaların geliştirilmesi, yasadışı göç ve insan ticareti ile mücadelede eden kurumlar arasında etkin koordinasyonu sağlayacak politikalar geliştirilmesi ve eş zamanlı olarak uluslararası işbirliği mekanizmaları oluşturulması, göçmenlerin topluma entegrasyonu için politikalar geliştirilmesi, özellikle çocuk ölümleri, çocuk ticareti ve fuhuşuna ilişkin soruşturmaların bağımsız bir biçimde yürütülmesi, tüm delillerin toplanması, soruşturmanın makul bir süre içinde sonlandırılması gerekmektedir. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası yardım kuruluşları ve Avrupa ülkeleri de soruna yaklaşım ve çözümde yetersiz kalmış yeterli insani desteklerde bulunmamışlardır.

 

Çocukların, sadece savaş hallerinde değil her türlü silahlı çatışma ortamında gerek doğrudan ve gerekse yakınlarının uğradığı zarar nedeniyle dolaylı olarak en çok risk altında bulunan kesim olduğu;   yaşama ve korunma haklarının etkin bir şekilde sağlanması gerektiği tüm uygar toplumlarda genel kabul gören bir durumdur. Sözleşme kapsamında devlet (m.38), çocukların yaşama hakkını teminat altına almak zorunda olduğu gibi silahlı çatışmalardan etkilenen çocuklara koruma ve bakım sağlamak üzere mümkün olan her türlü önlemi de almak zorundadır. Yaşam hakkı ihlal edilen çocuklara yönelik soruşturmanın bağımsız bir biçimde yürütülmesi, tüm delillerin toplanması, soruşturma ve dava aşamalarında ölüm olaylarında hayatını kaybedenlerin yakınlarının hukuki süreçlere katılımının sağlanması ve soruşturmanın makul bir süre içinde sonlandırılması hukuk devleti olmanın olmazsa olmaz gereğidir.

 

Çocuk hakları bağlamında, uzun yıllardır, özellikle fiziksel ve cinsel olmak üzere çocuğa yönelik her türlü istismarın yaşandığı ve sık sık toplumda infial uyandıran şekilde gündeme gelen sorunlardan biri de çocuk cezaevleridir. Bugün, çocuk cezaevlerinin var olma nedenlerinin tartışıldığı ve kaldırılmaları gerektiği yönünde oluşan sivil inisiyatiflerin çalışmaları göz ardı edilemeyeceği gibi, kapalı kurumların doğası gereği kendi şiddetini ürettiği yönündeki toplumsal gerçeklik karşısında, mevcut şartlarda cezaevleri ve tutukevlerinin öngörülen “iyileştirme”  amacını gerçekleştiremediği açıktır. Tutuklamanın bir cezalandırma ve infaz olarak kullanıldığı ceza adalet sistemi içerisinde, çocuğun özgürlüğünden yoksun bırakılmasının en son çare olarak kullanılması gerektiği yönündeki uluslararası ilkenin, çocuğa yönelik koruma ve önleme noktasında gerekli altyapıyı oluşturamamış ülkemizde içselleştirilmediği görülmektedir.

 

Ceza ve tutukevlerinde yaşanan hak ihlalleri karşısında kısa ve orta vadede, etkin soruşturma mekanizmalarının işletilmesi, faillerin cezalandırılması için etkin ve süratli yargılama yapılması; hak ihlallerinin tespiti için bağımsız izleme mekanizmalarının geliştirilmesi gerekmektedir.

 

BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşmede yer aldığı şekilde, devletlerin çocukların haklarının gözetilmesinde uymakla yükümlü oldukları asgari standartları esas alan ve 2005 yılında yürürlüğe giren Çocuk Koruma Kanunu halen gerekli altyapısı oluşturulamadığı için amacına uygun şekilde işlerliği sağlanamamaktadır. Korunma ihtiyacı olan çocuklar için öngörülen koruyucu ve destekleyici tedbirlerin sağlıklı işlemesi için bir an önce idari alt yapının güçlendirilmesi, kurumlar arasında etkin koordinasyonu sağlayacak politikalar geliştirilmesi, durum analizi yapılarak eksikliklerin giderilmesi sağlanmalıdır.

 

İzmir  Barosu  olarak, “çocukların çocuk olduğu” bilinciyle,çocuklara yapılan yatırımın geleceğe  yapılan  yatırım olduğunu  unutmayarak  yukarıdaki önerilerin hayata geçmesi için başta devlet olmak üzere ilgili tüm kişi ve kurumları yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırıyoruz. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmesi içini yapılacak planlamalarda üzerimize düşen yükümlülükleri yerine getirmeye hazır olduğumuzu kamuoyuna saygılarımızla beyan ederiz. 20.11.2015

 

İZMİR BAROSU

ÇOCUK  HAKLARI MERKEZİ