BASIN AÇIKLAMALARI

19 Aralık 2000.. 19 Yıl Sonra Hukuksuzluk ve Cezasızlık Politikası Hala Devam Ediyor

Sayfayı Yazdır Küçük Font Büyük Font

19 Aralık 2000.. 19 Yıl Sonra Hukuksuzluk ve Cezasızlık Politikası Hala Devam Ediyor

19 ARALIK 2000…19 YIL SONRA HUKUKSUZLUK VE CEZASIZLIK POLİTİKASI HALA DEVAM EDİYOR

 

20 Ekim 2000 tarihinde Türkiye genelinde 18 cezaevinde, 816 tutuklu ve hükümlü, başkaca talepleri de olmakla birlikte, temel talebi “F Tipi Cezaevlerinin kapatılması” olan süresiz açlık grevi eylemine başladılar. 19 Kasım 2000 tarihinde bu eylem ölüm oruçlarına çevrildi.  

 

Yüzlerce mahpusun katılımıyla başlayan bu eylem, başta siyasi iktidarın görmeyi reddettiği, hatta Adalet Bakanınca, “Gizli gizli yiyorlar” açıklamalarıyla yalanlanmaya çalışılan bir eylemlilikti. Eylemlerin dışarıya yansımasıyla oluşan güçlü kamuoyu baskısı sonucu, bazı milletvekilleri ve aydınların da girişimleriyle devlet, cezaevindeki eylemcilerle görüşmeler başlattı. Ancak ne yazık ki bu hamlelerin gerçek niyeti yansıtmadığı, sadece oyalama olarak kullanıldığı kısa süre içerisinde anlaşıldı.  

 

Eylemler ölüm orucuna çevrildikten sadece 1 ay sonra, 19 Aralık 2000 tarihinde sabaha karşı tüm ülke genelinde 20 cezaevine eş zamanlı müdahaleler başlatıldı. Dönemin siyasi iktidarı bu operasyona “Hayata Dönüş” ismini vermişti. Yüzlerce hayatı karartan 19 Aralık operasyonu ironik şekilde “hayata dönüş “ olarak adlandırdı. Ancak bu operasyonlar sırasında toplam 30 mahpus vurularak, yakılarak, iş makineleriyle parçalanarak, 2 asker de sonradan yapılan yargılamalar sonucunda belirlendiği üzere, jandarmaların silahlarından çıkan kurşunlarla hayatını kaybetti.

 

Onlarcası ileri derecede yanıklardan muzdarip olmakla, yüzlerce mahpus da yaralandı.  

 

Operasyonun açıklanan amacı “ölüm oruçlarına son vermek” iken, operasyon sona erdiğinde ölüm oruçları sona ermediği gibi,  eylemcilere 100 kişi daha eklenmişti. Siyasi iktidar bu operasyona ölüm oruçlarının sebep olduğunu ve eylemcilerin hayatta tutulmasının amaçlandığını söylese de, operasyon için planlamaların müzakere görüşmelerinden çok daha önceden hazırlanıldığı ortadaydı. Operasyon sabahı, binaların inşaatı ve fiziki koşulları dahi tamamlanmamışken,  F Tipi cezaevlerine sevkler derhal başlatıldı.

 

19 Aralık günü dışarıda da eş zamanlı operasyonlar başlatılmış ve sonuçta 2 binden fazla kişi gözaltına alınmış, 100’e yakını da tutuklanmıştır. 2000 senesinde başlayan ve 2007 senesine değin süren bu süreçte, toplamda 121 kişi hayatını kaybetmiştir. Dünya tarihinin en uzun ve en yüksek kayıplı ölüm orucu eylemleri ise böylece sona ermiştir.  

 

Uluslararası literatürde, hapishanede bulundukları için mahpus olarak tanımlanan tutuklu ve hükümlüler, devletlerin üzerinde anlaştığı ve uymayı taahhüt ettiği üzere, onları koruyan bir hukuk güvencesi altında olmalıdır. Ancak görüldüğü üzere, ironik şekilde “hayata dönüş” olarak adlandırılan 19 Aralık operasyonu ile hukuk ayaklar altına alınmıştır. 

 

Aynı hukuka aykırılıklar operasyon sonrasındaki süreçte de devam etmiştir. ‘Hayata Dönüş Operasyonu’ davaları kabul edilemez bir şekilde cezasızlık ile sonuçlanmıştır.

 

Askerlerle ilgili iddianameyi hazırlayan Savcı Ali İhsan Demirel, soruşturmayı tam 10 yıl elinde bekletmiştir. Delilleri toplamayan ve 10 senenin sonunda yalnızca 39 ere dava açan savcı, HSYK’ye şikayet edilmiş, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin kararı ile Savcı Demirel görevi kötüye kullanmaktan 1 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. 19 Aralık Operasyonu ile ilgili olarak süren davalarda gerçek sorumlular yargılanmamıştır. Göstermelik davalarda, “cezasızlık” en büyük sorun olarak ortaya çıkmıştır. Sadece asker kişilere karşı açılan davalarda, asıl sorumlulukları bulunan siyasi otorite makamlarından kimseye dokunulamamıştır. 

 

İzmir Barosu geçmişte olduğu gibi bugün de tüm hukuksuzluklara ve hak ihlallerine karşı, evrensel hukuk kurullarının uygulanması, temel insan hak ve özgürlükleri ekseninde hukuk devletinin tesisi için üzerine düşen tarihsel misyonunu yerine getirmeye devam edecektir. Bu kapsamda, tüm alanlarda yaşanan hak ihlallerine ve hukuksuzluklara karşı olduğu gibi, cezaevleri özelinde de yaşanan ve yaşanabilecek potansiyel hak ihlallerine karşı hukuk mücadelesini sürdürecektir.