25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI ULUSLARARASI MÜCADELE GÜNÜ
Basına ve Kamuoyuna;
Yine 25 Kasım ,Mirabel kardeşlerin,’’ kelebeklerin’’1960 yılının 25 kasımında vahşice öldürüldüğü gün olan 25 Kasım .
Ve
20 Aralık 1993 yılında ,Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen ‘’ Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesine dair bildirge ile açıklanan ;
‘’ tüm insanların eşitliği,güvenliği,özgürlüğü,bütünlüğü,ve onuruna ilişkin hakların ve ilkelerin kadınlara uygulanmasına acil ihtiyaç olduğu ‘’ zorunluluğu ve önemi.
Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen ve 1999 yılında ilan edilen 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslar Arası Mücadele Günü ‘’
Kadına yönelik şiddet, ‘’kamusal veya özel yaşamda ; kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı ,ıstırap veren, ya da verebilecek olan cinsiyete dayanan eylem , tehdit zorlama, keyfi olarak özgürlükten, ekonomik gereksinimlerden yoksun bırakma, küçük yaşta evlenmeye zorlama ,çocuk doğurmaya zorlanma, erkeğe bağımlı hale getirme gibi örneklenebilen davranışlardır . Bir insan hakkı ihlalidir.
Bu kadar çeşitli ,bu kadar yoğun şiddet türlerinin en dayanılmazı, en vahimi, en korkuncu , en temel insan hakkına ‘’ yaşama hakkına ‘’ yapılan saldırıdır.
Ülkede 2016 yılı başından şu ana kadar 238 kadın öldürüldü .Her yaştan, her şehirden, her kültürden öldürülen 238 kadın .Belki de bu açıklamayı yaparken sayı arttı. Kadınlar bu hızla öldürülmekte.
Şiddete maruz kalan kadın sayısı hakkında net bir bilgiye ulaşmak bile mümkün değil. Her üç kadından biri yaşı kaç olursa olsun şiddet gördüğü bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış durumda.
Toplumun genelinde görülen şiddet artışı, fazlası ile kadınlara yönelik şiddet artışı olarak şekil bulmakta. Toplumda şiddetlenen düşmanlık ve karşıtlıklara, giderek daha muhafazakarlaşan ,farklı yaşam biçimleri , farklı değerler arasında ciddi değerlerin olduğu bir dönemdeyiz.
Kadına yönelik nefretin dışa vurumu görünür kılındı .Kadına yönelik şiddet neredeyse meşrulaşacak görünümde. Giysisi ,kendi düşüncesine, hayat görüşüne uymadı diye bir kadın, bir erkek saldırısına uğrayabilir hale geldiği ülke.Ve bu saldırıyı meşrulaştırabilecek görüşlere sahip insanlarla dolu bir ülke .Bu ve benzer nedenlerin de etkisi ile kadınların yaşayabileceği ülkeler sıralamasında Suudi Arabistan’dan da sonra gelen bir ülke.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, gibi uluslararası sözleşmelere de taraf olan Türkiye`de yasal değişiklikler yapılmış olsa da sadece mevzuat şiddeti engellemeye yetmiyor.
Kadına yönelik şiddetin ortadan kalkması için; kadına yönelik ayrımcılığı besleyen, destekleyen politikaların ortadan kalkması zorunludur.
Kadına yönelik şiddetin ortadan kalkması için ;toplumun temellerinin ve yönetimin gerçekten demokratik olması gerekli ve zorunludur.
Kadına yönelik şiddetin ortadan kalkması için ;bizzat şiddetin aracı ve sonucu olan eril dil , kullanım dışında kalmalıdır. .
Tüm bunların gerçekleşmesi, devletin ve siyasal iktidarların sorumlulukları yüklenerek, tüm kurumlarının eşgüdümlü çalışması ile ,gerekli sosyal politikaların yaşama geçirilmesi ile sağlanacaktır.
17 Kasım 2016 Tarihinde TBMM Genel Kuruluna verilen teklifte, cinsel istismar failinin mağdur ile evlenmesi halinde verilen cezaya yönelik hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verileceği düzenlemesi yer almaktaydı. Ancak ülke genelinde özellikle Barolar ve sivil toplum örgütlerinden gelen tepkiler üzerine hükümet, bu değişiklik önerisini geri çekmek zorunda kaldı. Türkiye’nin taraf olduğu İstanbul Sözleşmesinin 37. Maddesi; zorla evliliklerin suç kabul etmektedir.
Ancak zorla evlendirme suçu, sadece kanunen tanınmış evlilikleri, yani resmi nikahlı evlilikleri kapsayacağından, çocukların “evlenmenin dinsel töreni” adı altında zorla evliliklerin önüne geçecek bir düzenleme de yapılmak zorundadır. Anayasa Mahkemesi, Ceza Kanunu’nun resmi nikah olmaksızın dini tören yapılmasını suç olarak düzenleyen maddesini iptal ederek, çocukların cinsel istismarının önünü açmıştır. Bu nedenle TCK.nun 103.maddesine yönelik düzenlemeler yapılırken tüm bu hususlar bütünsellikle değerlendirilmeli, çocukların ve kadınların cinsel sömürülerinin önüne geçecek yasal düzenlemeler Barolar ve bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarının görüşleri doğrultusunda oluşturulmalıdır.
Kadına yönelik şiddetle mücadele 25 Kasımla sınırlı değil, sürekli olmalıdır, olmak zorundadır. Şiddete ve ayrımcılığa karşı kadınların eşit ve özgür yaşam hakları için mücadele eden kadın derneklerinin OHAL kapsamında kapatılması Anayasa ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınmış olan; başta ifade ve örgütlenme özgürlükleri olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin ihlali niteliğindedir. Bu vesile ile İzmir Barosunun Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi üyesi biz kadınlar; hukuktan aldığımız güçle kadına yönelik şiddete karşı mücadelemizde demokrasiye, hukuka ve temel hak ve özgürlüklere sonuna kadar sahip çıkacağımızı kamuoyunun bilgisine sunarız.24.11.2016
İzmir Barosu
Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi