HABERLER

🏠  Anasayfa  ➝  Haberler

Basın Açıklaması

Sayfayı Yazdır Küçük Font Büyük Font

Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi” amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonunun “Boşanma Raporu” olarak adlandırılan çalışması hakkında basın açıklaması yapıldı

12:22 . 10 Haziran 2016

İzmir;10.06.2016

 

BASINA VE KAMUOYUNA

 

“Aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ile boşanma olaylarının araştırılması ve aile kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi” amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonunun 6 Mayıs 2016 tarihli raporu yayınlandığı tarihten itibaren toplumun faklı kesimlerinin eleştirileriyle karşı karşıya kalmıştır.

 

Bizler; İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi, Türk Psikologlar Derneği İzmir Şubesi, Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği İzmir Şubesi ve Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği İzmir Şubesi olarak, rapora ilişkin görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşma ihtiyacı duymaktayız;

 

Ø  Komisyon’un kendi raporundaki verilerde de görüleceği gibi, Türkiye AB ve çevre ülkelerde evlenme oranında 45 ülke arasında 6. sırada,  boşanma oranında ise 43 ülke arasında 26. sırada yer almaktadır. Türkiye’deki evlenme hızı 7.7 iken, boşanma hızı 1.7 olarak tespit edilmiştir. Bu veriler bizlere;ülkemizin öncelikli olarak insan hakları, kadın ve çocuk hakları, eğitim ve sağlık, yoksullukla mücadele, toplumsal huzurun sağlanması, çevrenin korunması gibi önem arz eden konularının boşanma sorunlarının önünde olduğunu düşündürmektedir.Ayrıca raporda boşanmalar ve aile bütünlüğünün korunması sorunu daha çok çocukların mağduriyeti açısından ele alınmış, kadının insan hakları bakış açısıyla değerlendirilmesi eksik kalmıştır. Oysa ki; aileyi oluşturan bireylerin (özellikle de kadınların); öz yeterliliğe sahip, baş etme becerileri yüksek ve çeşitli, destek sistemleri güçlü, sağlıklı bireyler olması, aile içinde büyüyen çocuğun sağlıklı gelişimine de etki ettiğini bilinmektedir.

 

Ø  Raporun temel eksikliği “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” politikalarına yeterince vurgu yapılmamış olmasıdır.Toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadının güçlendirilmesi ile desteklenmiş aile politikaları olmadan tespit edilen sorunlara çözüm bulmak mümkün olmayacaktır.Komisyon çalışmalarına katkı sunan uzmanraporunda; boşanmış kadınların yüzde 74’ünün fiziksel şiddet mağduru olduğu,evli olmayan ve evli kadınların da yüzde 35’nin şiddete maruz kalmaya devam ettiği belirtilmektedir. Bu durum Türkiye’de boşanmalardan çok aile içi şiddetin ciddi bir sorun olduğunu ortaya koymaktadır.

 

Ø  Boşanma sebepleri ile ilgili ilgili değerlendirme yapılırken çok önemli bir faktör olan yoksulluğun etkisi ve bunun yıkıcı, insani,sosyal ve siyasal sonuçları dikkate alınmamıştır. Yoksulluğun azaltılmasına ve ortadan kaldırılmasına yönelik herhangi bir inceleme ve öneri ortaya konulmamıştır. Bilindiği üzere yoksulluk kendini yeniden üreten ve kuşaklar boyunca sorunların kaynağı olan bir sosyal olgudur. Boşanma, aile bütünlüğünün korunması ile yoksulluk arasında kuşku götürmez bir ilişki vardır.Bu ilişkiye raporda yeterince değinilmemiş olması büyük bir eksikliktir.

 

Ø  Raporda; çocukların cinsel istismarı suçunun işlendiği evliliklerde, evliliğin 5 yıl boyunca sorunsuz ve başarılı devam etmesi halinde cezasızlık önerisi getirilmesine karşın, evlenme yaşının 18’e yükseltilmesi önerisinin yer almaması dikkat çekicidir. Ayrıca “sorunsuz ve başarılı” evlilik hangi kıstasa göre saptanacaktır? Komisyon bu önerisiyle adeta çocuk evliliklerini teşvik etmektedir. Ayrıca bu durum çocukları tecavüzcüsü ile evlenmesine ve evliliği devam ettirmesine zorlayacak niteliktedir.

 

Ø  Kadınlar için hayati önem taşıyan koruma kararlarında delil aranmasına yönelik öneri kadın hayatının devletin gözünde ne kadar değersiz olduğunu bir kez daha vurgulamaktadır. Koruma kararı olmasına rağmen, eski eşleri tarafından öldürülen ve hatta adliyenin kapısında öldürülen kadınların bulunduğu ülkemizde, koruma kararlarının alınmasının zorlaştırılması ileride telafisi imkansız sonuçlara yol açabilecektir.Yine “aile konutu şerhi” ile ilgili öneride kanunun delil aranmaması koşulunun kaldırılmak istenmesi kadınlar lehine kazanımların birer birer ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalardır.

 

Ø  Şiddet uygulayan kişinin rehabilite edilmesi önerisi saldırganları mağdur olarak göstermekte ve şiddet uygulayana sıradan bir hasta gibi yaklaşımın bir sonucudur. Bu yaklaşım ileride kadını saldırganıyla barıştırma amacını güderek, kadının yaşamını/geleceğini tehdit etmektedir. Oysa erkek şiddeti salt bireysel bir tutum değildir. Önerinin temelinde, erkek egemen, cinsiyetçi bir sistem ve bu sistemin kadınları baskı altında tutmaya yönelik sistematikçabası yatmaktadır. Beklentimiz kadına karşı şiddetin önlenmesinin temel bir devlet politikası olarak kabul edilmesi ve hiçbir mazeret ileri sürülmeksizin tüm gereklerin yerine getirilmesidir.

 

Ø  Aile hukuku alanında basit yargılama usulü getirilmek istenmektedir.Oysa çoğu zaman mahkemelerin önüne basit yargılama usulü ile çözülemeyecek, karmaşık işler gelmektedir. Bu tür dosyaların basit yargılama usulü ile sağlıklı ve adalete uygun bir şekilde çözümlenmesi çok güçtür.

 

Ø  Komisyon raporda aile mahkemelerinde gizlilik gerekçesi olarak aile mahremiyeti gösterilmiş olmakla birlikte, bizler bu önerinin altında yatan gerçeğin, kadın örgütlerinin hukuki süreçten soyutlanması ve kadının yalnızlaştırılma amacı olduğunun bilincindeyiz. Kaldı ki komisyonun çalışmalarında dahi kadın örgütlerinin devre dışı bırakması bu inancımızı destekler niteliktedir.

 

Ø  Yine nafaka ile ilgili süre kısıtlamasına yönelik düzenleme isteği,kadınların içinde bulunduğu durumu görmezden gelmekten ibarettir. Günümüzde çoğu kadın ekonomik olarak eşlerine bağlı yaşamakta olup, katlanılmayacak evliliklerin temeli bu bağımlılıktır. Yoksulluk nafakasının süreyle kısıtlanması, komisyonun istediği gibi boşanma oranını düşürecektir, ancak erkek egemen ve mutsuz evliliklerin devamına neden olacaktır.  Ayrıca mahkemelerce hükmedilen yoksulluk nafakaları miktarları çok düşük olupreferans olarak gösterilen ülkelerle karşılaştırılması mümkün değildir. Bu nedenle raporda sayılan ülkelerin kadına sunduğu şart ve imkanlar sağlanmadığı sürece bu önerinin hayata geçirilmesinin yıkıcı sonuçları olacaktır. 

 

 

Ø  Boşanmaya bağlı alacak davalarında 10 yıllık zamanaşımı süresinin kısaltılması, hak arama özgürlüğünü kısıtlayıcı niteliktedir. Büyük ümitlerle başladığı evliliği sona ermiş olan kadın, henüz boşanmayı kabullenememiş durumdadır. Henüz boşanmanın psikolojik, toplumsal ve ekonomik sonuçlarını kabullenemeyen kadının kısa süre içerisinde alacaklarının peşine düşmesi kendisinden beklenemeyecektir.

 

Ø  Evliliğin eşlerden birinin ölümü ile sona ermesi halinde evlilik içerisinde edinilen malların tasfiyesinde çocukların üstün yararı göz önüne alınarak sağ kalan eşin sadece miras payını alması; kadınların son derece aleyhinedir.

 

Ø  Yine raporda; boşanma ve şiddet vakalarında uzlaşma ve arabuluculuk getirilmesi önerilmektedir. Bugün Türkiye’de yasal düzeyde en önemli sorun, tecavüz ve cinayete varmayan şiddet suçlarındaki cezaların paraya çevirme ve erteleme gibi nedenlerle; denetimli serbestlik üzerinden çıkartılan gizli aflarla cezasız kalmasıdır. Açıktır ki, şiddetle mücadelede asıl etkili olacak yöntem, cinayetlere uzanan şiddet zincirinin ilk halkalarında kadınlar için güçlendirici, erkekler için caydırıcı etkide bir ceza politikasıdır.

 

Ayrıca 6284 sayılı yasa ve İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde arabuluculuk yapmak suçtur. Kadın hakları alanında çalışan tüm örgütler yıllardır erkek şiddetinin bizzat kadının şiddet görmesi ile bitmediğini, kadının şiddetten kurtulmak için temas ettiği devletin tüm kurumları ile yeniden üretildiğinin altını çizmektedir. Boşanma ve kadına yönelik şiddet vakalarında getirilmek istenen arabuluculuk ve uzlaşma bu düşünceyi pekiştirecek niteliktedir.

 

Ø  Raporda yer alann “ailede dini değerler”in ve “Türk kültür yapısı”nın aktarımı ile ilgili öneriler tekçi bir yaklaşımın ürünüdür. Değerler eğitimi ile ilgili olarak yapılan öneriler, Milli Eğitimin yetki alanına giren, eğitim tekelini yetkisiz kurumlara devreden düzenlemeler nedeniyle sıkıntı yaratacak niteliktedir.

 

Ø  Raporun “aile danışmanlığı model önerisi” alt başlığında; …toplumun geniş kitlelerine rahat ulaşıp kabul görebilecek ve rehberlik yapma konusunda uygun olacağı düşünülen mesleklerin belirlenmesi, belirlenecek lisans programlarından mezun olanların, sadece rehberlik ve yönlendirme yapmasını öngören modelin oluşturulması, hizmetin etkin sunumuna katkı sağlayacağı gibi danışmanlık konusunda standartların ve kapsamın belirlenmesine de katkı sağlayacaktır.” denilmektedir.  Raporun bu kısmındaki ifadeler muğlaktır ve şu sorulara cevap verebilmesi gerekir:

 

 

·         Toplumun geniş kesimlerine ulaşabilecek meslekler hangileridir? Bunun belirlenmesinde hangi kriterler göz önüne alınacaktır?

·         Rehberlik ve yönlendirme modeli nedir? Aile danışmanlığından hangi açılardan ayrılmaktdır? Düzenleme önerisi bu açılardan son derece şaibelidir.

 

Ø  Engelli, yaşlı ve bakıma muhtaç kimselerin bakımı için özel kurumlardan hizmet satın alınması, değişik istismarlara özellikle taşeronlaşmaya yol açabileceği için Anayasamızda düzenlenen sosyal devlet ilkesine tamamen aykırılık içermektedir. Özel kurumlar üzerinde devlet denetiminin yeterli düzeyde sağlanamayacak oluşu, bu kişileri, aile ve yakınlarını daha da mağdur edecektir.

 

Ø  Yine aile ve toplumun yapısını bozacak medya ve  basının haber yapma etiği konusunda devlete sansür yetkisi tanıması suiistimale son derece açık bir öneridir.

 

Raporun geneli değerlendirildiğinde,boşanmaların engellenmesi ile aile bütünlüğünün korunacağı izlenimi yaratılmaktadır. Oysa aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen faktörler ve boşanma olgusu iç içe girmiş kavramlar gibi görünse de birbirinden farklıdır. Bizce amaç; ne pahasına olursa olsun boşanmaların önüne geçilmesi değil, boşanmalara neden olan sosyal ve kültürel nedenleri ortaya çıkarmak, evliliği sonlandırmayı tercih etmiş bireylerin güvenliğini ve sağlığını korumak olmalıdır. Ancak bugün Türkiye’de sistem, kadınları geleneksel/cinsiyetçi kadınlık ve annelik rollerini gönüllü olarak kabule zorlamakta; buna itiraz eden kadınları ise, şiddetin tüm biçimleri ile cezalandırmaktadır.

 

Sağlıklı, güvenli ve mutlu bireyler olmadan sağlıklı aile sisteminin ve toplumsal bağların kurulabilmesi olanaksızdır. Bu minvalde aile sistemi içerisinde; destek ihtiyacı içerisinde olan bireylerin desteklenmesi, özellikle kadına biçilmiş cinsiyet rollerinden ve katı değer yargılarından bağımsız kadının statüsünün güçlendirilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliliğinin geliştirilmesi önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca sağlıklı bir toplum yapısı olmadan, sağlıklı bireyler yetiştirmenin mümkün olmadığı açıktır. Bu karşılıklı etkileşim görmezden gelinerek, komisyon raporunda sıkça vurgulandığı gibi toplumsal dokuda yaşanan bozulmaların yalnızca değerler ile onarılacağı düşüncesinin büyük bir yanılgı olacağını ifade etmek isteriz.

 

Bilgilerinize sunulur.

 

Saygılarımızla.10.06.2016

 

 

İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi

Türk Psikologlar Derneği İzmir Şubesi

Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği İzmir Şubesi

Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği İzmir Şubesi