HABERLER

🏠  Anasayfa  ➝  Haberler

15 Mayıs 1919 – İzmir Mitingi ve İşgali

Sayfayı Yazdır Küçük Font Büyük Font

15 Mayıs 1919 – İzmir Mitingi ve İşgali

17:47 . 15 Mayıs 2016

İzmir güzel İzmir!

 

İngiltere, Osmanlı ülkesi parçalanacağına göre Anadolu coğrafyasında İtalya gibi kontrol edemeyeceği bir güçtense Yunanistan gibi her zaman kendisine gereksinim duyacak bir ülkenin yerleşmesini istiyordu. Hatta Lloyd George Paris barış görüşmelerinde İzmir’i korumaya gerek olduğunu söyleyerek Yunanlıların bu kente asker çıkarmaları için izin istedi. Bu durum İtalya'nın hiç hoşuna gitmese de Yunanistan bu izni aldı.

 

İtalyanlar tüm bu olup bittiden Türkleri el altından haberdar ediyorlar ve Avrupa’da karşı bir atağa geçmelerini öneriyorlardı. Yunanistan’da boş durmadı, İstanbul Hükümeti üzerinde kurduğu baskı ile yurtsever vali Nurettin Paşanın görevden alınarak onun yerine İstanbul’un her dediğini birebir yapacak Kambur lakaplı İzzet Paşayı İzmir valiliğine getirdi.

 

İşgalden bir gün önce 14 Mayıs 1919 günü sabahın ilk saatlerinde kıyıya yanaşan motordan bir subay çıkarak, elinde bir kağıt ile hızlıca hükümet konağına girdi. Yazıda, İzmir Körfezi içindeki bazı noktaların anlaşma devletleri tarafından işgal edileceğini bildiriyorlardı. Ertesi gün yani 15 Mayıs sabahı İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilecekti. Çıkartma Pasaport ve Alsancak iskelelerinden yapılacaktı. Polis ve askerlerin toplu olarak bir arada olmamaları ve kötü bir olaya meydan verilmemesi isteniyordu.

 

Haber hızla yayıldı, kentin Tilkilik ve İkiçeşmelik semtlerinde ileri gelenler toplanıp neler yapılacağını konuşmaya başladılar. Aynı sıralarda İzmirli Rumlar da Ayafotini Kilisesinde büyük bir toplantı yapıyorlardı. Kilise çok kalabalıktı. Averof zırhlısının kumandanı Mavridis, nutkunda, İzmir’in, güzel İzmir’imizin Yunanlılar tarafından işgal edileceğini müjdeliyordu.

 

İlerleyen saatlerde her yere anlaşma devletlerinin bayrakları çekildi. Gazinolarda Yunan marşları çalınmaya başladı. Rumlar sevinçten çıldırmış gibiydiler. Nerede bir Türk bayrağı görseler hışımla üzerine gidip yok ediyorlardı.

 

Akşamın alacakaranlığında İzmir limanındaki Hızır Reis gam botunda düzenlenen hazin törenle Türk Bayrağı son kez indirildi, bayrağı ellerinde tutan askerler, gözleri yaşlı bir şekilde sancaklarını bir daha çekemeyeceklerini biliyorlardı.

 

Akşamüzeri İzmir Türk Ocağında yurtsever İzmirli gençler toplandılar. Nihai karar verildi, bütün Türk Mahallelerine haberciler çıkartıldı. Sabah Maşatlıkta (Bahribaba’da) miting yapılacaktı.

 

15 Mayıs 1919 sabahı daha gün doğmadan maşatlıkta on binlerce İzmirli toplandı. Düzenlenen miting de, İstanbul hükümetinden gelen İzmir’in işgaline karşı çıkılmaması emrine rağmen bu durumu kabul etmediğini açıkça dile getirerek işgale ilk tepki verenlerden birisi olan İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi de vardı. İzmir müftüsü Rahmetullah Efendi, vatan sevgisinin imandan olduğunu, İzmir’in asırlardır ezan sesleri ile inlediğini bundan sonra da çan seslerinin kabul edilemeyeceğini söyledi. Müftü Rahmetullah Efendi “Kardeşlerim! Bedenimizde bir soluk nefes kaldıkça, damarlarımızda bir damla kan kaldıkça, vatanımızı düşmanlara teslim etmeyeceğimize burada Kur’an-ı Kerim’e el basarak benimle yemin ediniz” diyerek konuşmasını halk üzerinde büyük bir tesir uyandırarak devam etti.

 

Sabahın erken saatlerinde yunan askerleriyle dolu beş gemi koyu karanlık dumanları gökyüzünü kaplayarak İzmir rıhtımına yanaştı.

 

Yunan askerleri gruplar halinde rıhtıma çıkarken İzmir semalarında çan sesleri inliyordu.

 

Elleri çiçekler ve bayraklarla dolu Rum kızlarının üzerlerinde mavi-beyaz kumaştan dikilmiş elbiseler vardı. Rumlar, ellerindeki Yunan bayraklarını sallıyor, çiçekler, alkışlar ve "Zito Venizelos" bağırışlarıyla, Yunan askerlerini selamlıyorlardı. Rıhtımdaki bütün binalar, Yunan bayraklarıyla donatılmıştı. Vapurlar ve fabrikalar sürekli düdük öttürüyor, başta Aya Fotini olmak üzere kiliselerin çanları durmadan çalıyordu. Bandolar da, Yunan millî marşını çalmaktaydılar.

 

Bu dinsel törenden sonra tabur adım adım güzel İzmir’in kalbine Hükümet Konağı ve Sarıkışla arasındaki bölgeye doğru ilerlemeye başladı.

 

Tabur tam hükümet konağının karşısına geldiği esnada birkaç el silah sesi duyuldu, taburun önünde Yunan Bayrağını taşıyan bayraktar vurularak yere düştü. Kısa süren şaşkınlığın ardından Yunan askerleri aldıkları emirle yerli Müslüman halk ve kışlaya doğru kurşun yağdırmaya başladılar. Asker Sarıkışla’ya kapatılmış ve çaresizce olup biteni izlemekte idi.

 

Yunan askerleri, olay yerinde bulunan ve kaçamayan halk üzerine de ateş açtı. Pek çoğu öldürüldü veya yaralandı. Bu esnada korkudan Ziraat Bankası merdivenlerine sığınan, kadın ve çocuklar Efzon erleri süngülü tüfekleri ile bu kalabalık arasına dalarak buradaki bütün kadın ve çocukları süngüleyerek öldürüldü. Umûm Jandarma Kumandanı Miralay Ali Kemal Sırrı Bey, raporunda, bu olayı "Banka merdivenlerinden sel gibi kan aktı." diyerek tarihe not düştü.

 

Kısa sürede yerli Rumlar da ellerine aldıkları silahlarla Yunan askerine katıldılar. Kemeraltı çarşısı, dükkânlar ve evler soyulup yağma edildi.

 

Yunan askerleri, Osmanlı askerlerini, hükümet memurlarını devlet dairelerinden, bankalardan ve evlerden tek tek aldı ve meydanda topladı. Şimdiki Konak Meydanı’nda bulunan sarı kışladan pasaporta yunan gemilerine götürülen kalabalıkta bulunan subaylardan dokuzu o kısacık yolda şehit edildi. Kafile halinde yürürlerken balkonlardan üzerlerine taşlar atıldı, küfürler edildi, yerli Rumlar önde gidenlerden tutabildiklerini bıçakladı. Yunan askerlerinin yanında mezalim sırasında, salib-i ahmer kanalıyla asker kıyafetine sokulmuş olan yerli Rumlar oldukça etkili oldu.

 

Körfezdeki askeri gemilerde bulunan kimisi Amerikalı kimisi İngiliz askerler bu vahşete dayanamayıp denize atlayarak Türkleri kurtarmaya çalıştılar. Ne var ki komutanları buna izin vermediği gibi kıyı tarafına tente çekerek Yunan mezaliminin görünmesine engel olmaya çalıştılar. Bazı askerler komutanlarının bu emirlerine itaat etmek dahi istemediler.

 

Rıhtıma götürülen Osmanlı asker ve devlet memurlarından sağ kalanlar Patris vapurunda hayvanlar için yapılan ambarlara atıldılar.

 

Kısa sürede öldürülen Türklerin sayısı iki bini buldu. Sokaklar, rıhtım, kışla ve hükümet konağı önündeki Konak Meydanı cesetlerle doldu. Öldürülenlerin çoğu Yunanlılar tarafından ayaklarına ve boyunlarına demir takılarak denize atıldı.

 

O an beklenmedik bir şey oldu, kapkara bir bulut güzel İzmir’in üzerine çöktü, tufan şeklinde o ana kadar görülmemiş bir yağmur yağmaya başladı. Yağmur taneleri kan revan içindeki sokakları, meydanları ve canlarını kaybetmiş bedenleri yıkadı. Ve birçok tarihçinin hem fikir olduğu şekilde o güzel yağmur, o uğursuz günde Kordon’da boğazlanmayı bekleyen pek çok Türkü ölümden kurtardı. ( 2 ) Çünkü, yağmur yağarken, yerli Rumlar mağazalara, kahvelere, gazinolara sığınmışlar ve buradan yapabildikleri kadar Türk Subaylarına hakaretlerde bulunmuşlardır.

 

İşgalin ilk gününde Yunanlılarla yerli Rumlar tarafından basılan birçok Türk evinde kızların, kadınların ırzlarına tecavüz edilmiştir. Bunlar arasında teessüründen intihar edenlere rastlanmıştır.                            

 

Pek çok subayın parası ve kıymetli eşyaları gasp edilmiş, sivil ve askerî bütün daire ve müesseselerin kasaları kırılmış ve içlerinde bulunan paralara el konulmuştur.

 

İzmir’in ve ardından İstanbul’un işgali Türklerin milli direniş ateşini yaktı. Mustafa Kemal Atatürk ve aziz silah arkadaşları önderliğinde girişilen kurtuluş mücadelesi yoktan var edilen bir ordu ve O’nun inancı ile başarıya ulaştı.

 

İzmir’in O kanlı gününden 3 yıl sonra Başkomutanlık Meydan Muharebesinin yapıldığı 30 Ağustos 1922 günü sonunda Mustafa Kemal Atatürk yanında Fevzi ve İsmet Paşalarla olduğu halde savaş meydanının tam göbeğinde yerde Yunan bayrağını gördü “ Bir ulusun bağımsızlık alametidir, kaldırın” buyruğunu verdi. Bayrak kaldırıldı ve kırık bir top üzerine serildi. Ardından, savaş alanında yürüyen büyük insanın şu sözleri duyuldu. “ Bu insanlık adına yüz kızartıcı bir sahnedir ama ne yapalım ki bizi buna mecbur ettiler, çünkü onlar birer cani idiler.

 

Türk süvarileri 9 Eylülün ilk ışıkları ile İzmir’i Manisa’ya bağlayan sabuncu belinden kıvrılarak İzmir'e girdiler.

 

Artık Kordon’da nal sesleri duyuluyordu. Pasaporta gelindiğinde süvari Yüzbaşı Şerafettin’in bulunduğu yere bomba atıldı. Altında patlayan bomba atı öldürse de Yüzbaşı Şerafettin boynundan aldığı derin yaraya rağmen yolda bir İzmirlinin kendi elleri ile diktiği Türk Bayrağını göğsüne bastırarak hükümet konağına kadar geldi. Kilitli kapıları kırdı, yanında Teğmen Rıza Akıncı ve Teğmen Hamdi bey olduğu halde, konağın merdivenlerini koşarak çıktı. Kara günlerin tanığı Yunan bayrağı indirildi, Şerafettin Yüzbaşının kanının bulaştığı aziz Türk Bayrağı göndere çekildi.

 

Mustafa Kemal Atatürk’ü, O’nun silah arkadaşlarını rahmet minnet ve özlemle anıyoruz. Ruhları şad olsun ! Ruhları Şad Olsun !

 

HRİSOSTOMOS un SONU :

 

İzmir’in işgal günü, Türk kanı içmekten bahseden İzmir Metropolit Hrisostomos , 9 Eylül 1922 günü Sakallı Nurettin Paşa komutasındaki Türk ordusunun İzmir'de yönetimi eline almasının ertesi günü tebrik ziyaretine giden heyette yer aldı.

 

Derhal, hakkındaki iddialar sebebiyle tutuklandı.

 

Gözaltında iken halk tarafından inç edilerek öldürüldü.

 

4 Kasım 1992'de Rum Ortodoks Kilisesi tarafından Azîz mertebesine yükseltildi.

 

Ülkesinde heykeli dikildi ! Bu gelişme üzerine İzmir Konak Meydanına Hasan Tahsin heykelinin dikilmesine karar verildi. Heykel halen ilk kurşun anıtı olarak tarihe tanıklık etmektedir.

 

( 1 ) Umur Sönmezdağ ( İzmir ve levantenler )

( 2 ) Doç dr Mustafa Turan http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-36/izmirin-isgali-uzerine

( 3 ) Prof Dr Kemal Arı Türk Devrim Tarihi 1